Bir süredir Milliyet gazetesinin yazarları “Milliyet Kervanı” ile Türkiye’yi dolaşarak halkın nabzını tutmaya çalışıyorlar ve izlenimlerini okuyucularına aktarıyorlar. Halkın arasına girmeye her zaman fırsat bulamayan ve Bakanlık döneminden beri ülke içinde fazla seyahat etme imkanı bulamayan bir kişi olarak bu yazıları dikkatle okuyup değerlendiriyorum.
Yazılarda dikkati çeken; ülkenin her tarafında insanlar büyük sıkıntı içinde olup, devleti soyanların ve hortumlayanların rahat bir ortamda yaşamaları, birbirini takip eden “vurgun” olaylarının artan bir şekilde ortaya çıkması onları çileden çıkarmaktadır.
Siirt gazetesinin sahibi Ahmet Arıtürk’ün “Türkiye sosyal patlamanın eşiğinde. Ankara bunun farkına varmalı. Geciktikçe sonuç daha kötü olacak. Ankara düzelmedikçe Türkiye düzelmez.” sözlerine kulak vermeliyiz.
Çeşitli ülkeler için son 10 yılın (1990-1999) “milli gelirdeki değişim tablosu” incelendiğinde,Türkiye’de kişi başına milli gelirin yüzde 8 arttığı görülmektedir. Diğer bir ifadeyle yıllık artış yüzde 1 bile değildir. Polonya’nın yüzde 160, Macaristan’ın yüzde 52, Yunanistan’ın yüzde 48, Pakistan’ın yüzde 44 ve Mısır’ın yüzde 12 büyüdüğünün görüldüğü bu tabloda ne yazık ki Türkiye en son sırada yer almaktadır.
Dikkat edilmesi gereken diğer bir husus da 2000 ve 2001 yıllarında yaşadığımız kriz ve devalüasyon dikkate alındığında, durumumuzun daha kötü olacağıdır.
Bu satırlardan sonra yazımın başlığına tekrar baktığımızda; ülkedeyerel uyanıklar ile ulusal vurguncular el ele vermişler ve kaynaklarımızı kendileri için kullanmışlardır. Ulusal vurguncular bankaların içini boşaltmış, karşılıksız krediler almış, hayali ihracat yapmış, ormanları inşaat alanlarına dönüştürmüş ve kısaca ülkenin kanını emmiştir.
Bu vurguncular diğer taraftan sağladıkları bu maddi imkanlarla etkin olmuşlar, her kapıyı açmışlar, toplumun tüm katmanlarına girme imkanı bulmuşlar, devlet büyükleri ile birlikte olmuşlar ve devamlı olarak basında ve televizyonlarda yer almışlardır.
Yerel uyanıklar ise bulundukları yörelerde her zaman en öne çıkabilmek için her fırsatı değerlendirmişler, kamu idarecileri ve özellikle bankacılarla özel ilişkiler kurmaya gayret etmişlerdir. Bunları spor kulüplerinin, derneklerin ve benzeri kuruluşların ön saflarında görebilirsiniz.
Yerel uyanıklar ulusal vurguncular kadar büyük oynayamazlar. O halde kendilerine nasıl imkan ve çıkar sağlarlar? Uzun zamandan beri büyük şehirlerde yaşadığım için sizler kadar onları izlemek imkanına sahip değilim. İsterseniz şöyle bir etrafınıza bakınız…Bunların banka kredileri alıp ödemedikleri, kamu ihalelerini aldıkları, fakat işlerini bitirmedikleri, kendilerinin saygın olduğu düşüncesi ile verilen borçlarını ödemedikleri ve işyerlerinin kiralarının üstüne yattıkları dikkati çekmektedir.
Yerel uyanıklara örnek teşkil edecek, Ercan Güven’in “Vanspor gençliği artık kahvelerde” haberini, yukarıda belirttiğimiz yazı serisi içinde okudum. Bu haberin yazımın başlığına uygun olup olmadığının değerlendirilmesini size bırakıyorum.
“Bazı ‘derin’ meselelerin ‘spor düzleminde’ öylesine berrak izdüşümleri vcardır ki, ufak bir dokunmayla gerçekler önünüze düşüverir.
Örneğin Van’da neler olup bittiğini anlamak için Vanspor’a bir göz atmak yeterlidir.
Yarı yolda bırakılma, özelleştirilme, dolandırılma, sefil olma, hepsi bu ‘modern zaman masalı’nda…
Hikaye 90’lı yıllarda başlıyor.
Devlet terörün Van’a daha fazla bulaşmasını önlemek için ‘sosyo-sportif’ bir proje geliştiriyor ve Vanspor’u Birinci Lig’e taşımak amacıyla kolları sıvıyor.
O yıllarda Vanspor’a akan paranın kaynağı açıklanmasa da, sınır ticareti payları, örtülü ödenek ikramlarıyla hedeef tam 12’den vuruluyor…
Vanspor Birinci Lig’de, Van halkı sokaklarda…
1994 yılında ben de Van’dayım ve yaşlı-başlı Vanlılar, tarihte böyle kutlamalar görmediklerini söylüyorlar. Ama işler düğün-dernek yürümüyor Van’da…97-98 sezonundaki bir maç Vanspor’un kaderini çiziyor. Başbakan Mesut Yılmaz tribündeyken oynanan olaylı Antalya maçında halk geleceği görmüş gibi ‘sahipsiz memleket’ diye bağırıyor.
Ve o yıl düşüp 98-99 sezonunda yeniden Lige çıksa da, Vanspor kelimenin tam karşılığıyla sahipsiz kalıyor.
Hatta ‘özelleştirme’ adı altında satılıyor…Hem de ne ‘satış’…İl Özel İdaresi’nin yüzde 80 Vanspor A.Ş. hissesini alan Ömür Gülüştür…
Egebank davasında usulsüz krediden yargılanan ve halen arandığı iddia edilen Gülüştür, Vanspor’a karşılık 50 milyar ödüyor. İki gün sonra Cine 5’ten Birinci Lig hissesi olarak 500 milyarlık bir ödeme geldiğinde, dünyanın en tatlı işini yaptığı anlaşılıyor.
İki yıldır Van’a uğramayan Gülüştür’e hiç kimse TV gelirlerinden hesabına geçmesi gereken 4 milyon doları, sattığı 22 futbolcunun bonservis bedelini soramıyor, çünkü kayıp…
Galiba burada futbol ve Vanspor fena halde kullanılmış oluyor.
Ulusal vurguncular ve yerel uyanıklar öbür dünyayı hiç düşünmüyorlar mı.
Bodrum-Dörttepe